"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Friday, September 07, 2007

Golan Tepeleri ve Suriye-İsrail Askeri Güç Dengesi


Yasin Atlıoğlu

Radikalleşme ve çatışma kültürünün gidererek yayıldığı Orta Doğu coğrafyasında son dönemde en fazla gündemi işgal eden konulardan biri Suriye ile İsrail arasında gerçekleşecek bir barış görüşmesi ihtimalidir. Bununla birlikte özellikle İsrail basınında Suriye’nin askeri kapasitesini genişletme ve Golan Tepelerine yönelik bir saldırı endişesi sürekli dile getirilmektedir. Haaretz, Jerusalem Post,Yedioth Ahronot gibi İsrail gazetelerinde ve Debkafile (1) gibi İsrail istihbaratına yakın internet sitelerinde, ya Suriye İsrail arasında olan veya olabilecek gizli barış görüşmeleri ve karşılıklı yollanan mesajlar hakkında iddialar ortaya atılmakta ya da Suriye’nin İran ve Rusya ile yakınlaşmasının askeri olarak güçlenmesine yol açacağı ve bu durumun İsrail’in güvenliği için bir facia olacağı ifade edilmektedir. Kısacası son bir yılda İsrail medyasında Suriye ile ilgili barış ve savaşın konuşulmadığı bir gün bile geçmedi. Suriye tarafı ise Haziran 2006’da Beşşar Esad'ın Lazkiye'deki sarayının üzerinde uçuş yapan İsrail savaş uçaklarına ateş açıldığı iddialarının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra 6 Eylül’de yeni bir iddia ortaya attı. SANA’ya açıklama yapan Suriye Savunma Bakanlığı yetkilileri İsrail savaş uçaklarının ülkenin hava sahasını ihlal ettiğini ve Suriye hava savunma sistemlerinin ihlal gerçekleştiren uçaklara ateş ettikleri ve ülke hava sahası dışına çıkmaya zorladıklarını belirtti. (2)

Bölgedeki bu haber ve söylentiler üzerinden bölgedeki güç dengelerindeki değişim ve bölgenin yakın geleceği üzerine bazı tahminlerde bulunmak mümkündür. Tabi ki öncelikle çıkan haberlerin arka planını iyi anlayabilmek için cevaplanması gereken bazı sorular var. Suriye Golan Tepelerini askeri bir harekâtla geri alabilecek askeri ve siyasi iradeye ve yaptırım gücüne şu an sahip mi? Yoksa bu söylentiler İran Suriye ve Rusya arasında ABD ve İsrail’e karşı oluşabilecek bölgesel bir ittifaktan duyulan bir endişenin sonucunu ve ABD’nin Suriye’ye düzenleyebileceği askeri bir müdahalenin nedenini mi oluşturmaktadır? Golan sorunu yakın bir gelecekte çözülebilecek mi? Bu çözüm savaşla mı barışla mı olacak? Bu çerçevede Suriye’nin askeri kapasitesini Golan Tepeleri sorunu ile birlikte ele almaya çalışalım..

40 Yıllık Bir Sorun: Golan’daki İsrail İşgali

10 Haziran 1967’de Altı Gün Savaşı olarak bilinen Arap İsrail Savaşı’nın bitimiyle Golan Tepeleri’nde başlayan İsrail işgali dünyanın en uzun süreli işgali olma yolunda ilerlerken aynı zaman da çok taraflı uluslararası bir kriz alanına dönüştü. Krize birçok uluslararası aktörün müdahil olmasına rağmen İsrail işgali ile oluşan statükonun değişmesi adına çabalar ve girişimler bir türlü başarıya ulaştırılamadı. 4 Haziran 1967’den sonra İsrail’in işgal ettiği toprakları boşaltmasını öngören BM Güvenlik konseyi kararlarının (242 ve 338 sayılı kararlar) yaptırım gücünden yoksun olması ve büyük güçlerin bu kararları uygulatma adına isteksizlikleri İsrail işgalinin süresini uzatan öncelikli nedenlerdir

Geçen 40 yıl içerisinde tek taraflı ve uzlaşmaz tutumuna devam eden İsrail bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek adına sayısız faaliyet içerisine girdi. 1970’den itibaren bölgeye Yahudi yerleşimlerini kurmaya başlayan İsrail, 1981’de Knesset’in işgali onaylamasıyla kendi yasalarının bölgede uygulamaya başladı. Golan’daki Arap ve Çerkes yerleşimlerini ve bölgenin başkenti olan Kuneytra’yi yerle bir eden İsrail, 140 bin civarında Arap ve Çerkes’in bölgeyi terk etmesine neden oldu. Günümüzde Golan’da 33 Yahudi yerleşimi ve sadece 5 Dürzi köyü vardır. Suriye’ye siyasi destek veren Golan Dürzileri İsraili’in uyguladığı siyasi ve sosyo-ekonomik ayrımcılık ve baskı politikası altında yaşamlarına devam etmektedir.

İsrail’in Golan’ı işgal altında tutarken kendini meşrulaştırma çabalarında kullandığı neden her zaman ki gibi çevresindeki Arap ülkelerine karşı duyduğu güvenlik kaygıları oldu. Aslında 1945’de Arap dünyasının kalbinde yaratılan İsrail’in Arap komşularına karşı güvenlik kaygısı duyması normal bir durumdur. Bu bağlamda Golan işgali ile Şam’ın 60 km yakınına askeri olarak konumlanan ve stratejik ve taktik üstünlük sağlayan İsrail, Suriye’yi askeri ve siyasi manevra alanını oldukça sınırlandırmaktadır. Suriye yönetimi ve halkı Golan’daki İsrail askeri varlığından duydukları tedirginliği sürekli hissetmektedir. Bu psikolojik ve askeri üstünlük ve Golan’ın askeri bir tampon bölge olarak kullanılması İsrail’in Suriye’ye karşı duyduğu güvenlik kaygılarını oldukça alt düzeye indirgemektedir. Diğer yandan Golan’daki İsrail işgalini sadece güvenlik kaygılarıyla açıklamanın yeterli olmadığını belirtmek gerekiyor. İsrail sürekli Golan Tepeleri’ndeki işgalin nedenini meşru müdafaa ve kendi güvenliğini sağlama olarak göstermek istemesi bir yana bölgenin su kaynakları açısından stratejik önemi ve dinsel nedenler İsrail karar alıcılarının ve halkının bilinçaltında sürekli varlığını korumaktadır. Özellikle Golan’ın İsrail’in su ihtiyacını karşılama yönünden stratejik önemi bölgeyi vazgeçilmez kılmaktadır. Dinsel olarak da Yahudi kutsal kitabında Golan’a yapılan atıflar pek çok dinci Yahudi’nin gözünde Golan’ı kutsallaştırmakta ve Büyük İsrail’in vazgeçilmez bir parçası olarak görmelerine neden olmaktadır. Bu durum çoğu zaman da İsrail iç politikasında Golan konusunda uzlaşılmaz tartışmaların yolunu açmaktadır.

1992’de Madrid’te başlayan Orta Doğu Barış Süreci çerçevesinde Golan Sorunu’nu ele almak için barış masasına oturan Suriye ve İsrail, 2000 yılında görüşmelerin kesilmesinden sonra tekrar barış masasına oturmayı başaramadı. Bu dönemde Beşşar Esad İsrail yönetimine yolladığı barış masasına oturalım tekliflerine ve barış için arabuluculuk girişimlerine İsrail tarafından olumlu cevap alınamamıştır. Gayri resmi yollardan Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerinin arabuluculuk girişimleri olduysa da somut sonuçlar elde edilememiştir. Örneğin Haaretz gazetesi, bu yılın ilk ayında Suriye ile İsrail arasında Eylül 2004'ten Temmuz 2006'ya kadar süren gizli barış görüşmeleri olduğunu yazarken İsrail ve Suriye temsilcilerince müzakere edilmiş bir barış anlaşması taslağından bahsetmekteydi. Gazeteye göre bu taslak öncelikle İsrail'in Golan'dan 4 Haziran 1967 sınırlarına çekilmesini öngörüyordu. Bununla birlikte tamamen çekilme konusunda Suriyeliler 5 yıl, İsrailliler 15 yıldan öngördükleri için belirsizlik vardı. Tampon bölgedeki Galile Denizi'nin ortak kullanıma açık park yapılması ve parkın Golan'ın büyük kısmını içine alması planlanıyordu. İsrailliler parka serbestçe girebilecekti. Ürdün Irmağı ve Galile Denizi'nin sularının kontrolü İsrail'e kalıyordu. Sınırın askerden arındırılması da dörtte bir oranında İsrail'in lehine yapılacaktı.(3) Fakat bu haber Suriye ve İsrail yönetimince hemen yalanlandı. Aslında daha önce belirttiğimiz gibi İsrail basınında Suriye ile barış ve savaş konusundaki haberler birbirini kovalamaktadır. Şubat 2007’de İsrail ordusu Golan Tepeleri'nde son beş yılın en büyük askeri tatbikatını gerçekleştirirken aynı gazete, İran ve Rusya’nın yardımıyla güçlenen Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin sınıra askeri yığınak yaptığını belirtiyordu. Gazete sınırdaki hareketliliği Ekim 1973'teki Yom Kippur Savaşı sırasındaki hareketliliğe benzetiyordu.(4) Haziran’da ise İsrail'de yayımlanan Yedioth Ahronot gazetesi, Olmert'in kapsamlı bir barış anlaşması karşılığında Golan tepelerinden tamamen çekilmeyi önerdiğini ve Suriye'den de İran, Hizbullah ve Hamas ile ilişkilerini kesmesini istediği iddia ediliyordu.(5) Son olarak 15 Ağustos’ta ise Beyaz Saray eski danışmanı Anthony H. Cordesman’ın hazırladığı “Syria and Israel: The Changing Military Balance and the Prospects of War” (6) adlı raporda Suriye İsrail askeri güç dengelerindeki değişim ve Golan Tepeleri’ndeki askeri durum ayrıntılı olarak analiz edilerek bir savaş olasılığına dikkat çekilmek isteniyordu.

Suriye’nin Askeri Kapasitesi

Suriye Silahlı Kuvvetleri, hali hazırda 220 bin kişilik bir askeri personel gücüne sahip bölgenin en önemli askeri güçlerinden biridir. Fakat eski Sovyet silah teknolojisi üzerine inşa edilmiş ve donanım olarak zamanın şartlarının gerisinde kalan Suriye Silahlı Kuvvetleri önemli bir revizyona ihtiyaç duymaktadır. Suriye’de silahlı kuvvetler üç ana ordu şeklinde örgütlenmiştir. Merkez karargâhı Şam’da olan 1. Ordu, Şam ve Golan Tepeleri ve Ürdün sınırı arasındaki bölgede görev yapmaktadır. Elinde 350 civarında T–62/72 tankları bulunan Cumhuriyet Muhafızları Mekanize Tümeni ve Golan Tepeleri ve Lübnan sınırında üstlenmiş 14.Özel Kuvvetler Tümeni Suriye ordusunun iki önemli elit birliğidir ve doğrudan 1 Orduya bağlıdır. Merkez karargâhı Zebdani’de olan 2 Ordu, Şam’ın kuzeyinden Humus’a kadar olan bölgede faaliyet göstermektedir. 2005 Nisanı’ndaki çekilmeden önce Lübnan’daki Suriye birlikleri bu orduya bağlıydı. 1980’lerin sonunda kuzey Suriye’de kurulan 3. Ordu ise Türkiye ve Irak sınırını korumaktadır. Merkez karargâhı Halep’te olan bu ordunun diğer bir görevi de kimyasal ve biyolojik silah üretim tesislerini, füze üretim ve fırlatma imkânlarını korumaktır.(7)

Hafız Esad döneminde Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin vurucu gücünü oluşturan zırhlı mekanize tümenleri eski Sovyet teknolojisine sahip zırhlı araçlardan oluşmaktadır. Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin elinde 4600 civarında tank mevcuttur, fakat 1000’den fazla tank kullanılamaz durumda depolarda beklemektedir.(8) 4600 tankın 1600 kadarı T–72, 1000 kadarı T–62 ve geri kalan 2000’i T–54/55’lerdir. Tank filosunun en modern ve etkili tankları olarak görülen T-72’lerin bile Körfez Savaşı’ndaki performansına bakarak İsrail’le girilecek bir çatışmada Merkava ve M-60’ların karşısında nasıl rekabet edebileceği merak konusudur. Suriye Silahlı Kuvvetleri 4,500 civarı zırhlı personel taşıyıcısı, 500 motorlu, 1,500 kadar çekilen top, 2,000 kadar uçaksavara sahiptir. 6 bin Rus yapımı AT3, AT5, AT7, AT10 ve AT14 gibi modern ve etkili anti-tank füzeleri vardı. Bunlara Euro MILAN füzelerini ve insan tarafından taşınabilir özelliğe sahip karadan havaya 5 binden fazla SAM füzesini de ekleyebiliriz. Ayrı bir hava savunma komutasına bağlı 600 yaşlı Rus yapımı SA2, SA3, SA5 ve SA6 SAM sistemleri ve modern sayılabilecek az sayıda SA8 ve SA10 ile 4000 civarı uçaksavar vardır. Suriye havadan yere yapılacak taarruzlara karşı güçlü bir hava savunma sistemine sahip bir görüntü vermektedir. Özellikle yeni nesil Rus SAM füze sistemlerinin (Tor, BUK, TANGUSKA ve S-300 gibi) gerek menzil üstünlüğü gerekse hareket kabiliyeti olarak Batılı rakiplerine üstünlük sağladığı düşünülürse Suriye’nin bu füzelere sahip olması hava savunması açısından önemlidir. Yine Şam’ın İran’la yaptığı askeri anlaşma çerçevesinde yeni radar sistemleri, füzeler, komuta ve kontrol sistemleri İsrail’e karşı caydırıcılık sağlamada öncelikli hale gelmektedir.(9) Suriye’nin elindeki maddi olanaklarla eski Rus teknolojisine sahip tank filosunu ise yakın bir gelecekte tamamen değiştirme şansı yoktur. Suriye elindeki tankları ve diğer zırhlı araçları, Rusya ve Ukrayna, Bulgaristan gibi eski Sovyet mirasını devam ettiren ülkelerle askeri işbirliği çerçevesinde yürütmeye çalıştıkları modernizasyon projeleriyle günün koşullarına uygun hale getirme çabası içerisinde görülmektedir.

Suriye Hava Kuvvetleri, 40 bin personeli, 9 savaş ve bombardıman filosu ve 17 hava savunma filosu ile kâğıt üzerinde oldukça etkileyici görünmektedir. Hava kuvvetlerinin envanterinde 90 adet Su-22, 134 adet MiG-23, 20 adet Su-24, 198 adet MiG-21, 40 adet MiG-25 ve 60 adet MiG-29 savaş uçağı ve Rus yapımı 48 Mi-24/25 saldırı helikopterleri mevcuttur.(10) Bu hava araçları Fransız ve Rus yapımı günün şartlarına uygun havadan yere ve havadan havaya füzelerle donatılmış durumdadır. Bununla birlikte mevcut uçakların neredeyse yarısının çalışmaz durumda olması ve Suriyeli savaş pilotlarının yetersiz eğitim ve düşük yıllık uçuş saatleri, İsrail Hava Kuvvetleri karşısında girişilecek bir savaşta Suriye’nin başarı şansını oldukça düşürmektedir.(11)

Silahlı Kuvvetlerini güçlendirme ve modernleştirme adına sınırlı ekonomik güce sahip olan Suriye yönetimi, Soğuk Savaşın bitişinden beri yüksek caydırıcılık imkânlarına sahip silah sistemlerin sağlanmasına yönelmektedir. Bu silah sistemlerinin başında füze teknolojisi ve kitle imha silahları gelmektedir. Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin füze gücünün önemli bir kısmını uzun menzilli Scud’lar oluşturmaktadır. Scud’lar Halep’in güney doğusundaki Al-Safir Füze Üssü’ndeki yeraltı tünellerinde ve silolarda saklanıyor. Scud’ların savaş etkinliğini artıran en önemli özelliği mobil füze rampalarla taşınabilir olmalarıdır. İran ve Kuzey Kore’nin Suriye’ye Scud-C ve Çin yapımı M-9 füzelerinin üretimi konusunda destek verdiği iddialar da vardır. Bazı gözlemcilere göre Suriye 60–70 kadar mobil füze rampasına ve bin civarı Rus ve İran malı geliştirilmiş Scud’a sahiptir.(12)Diğer bir iddia ise Suriye’nin Scud-B ve Scud-C’lerin yanı sıra Kuzey Kore ve İran tarafından geliştirilen ve 500kg’lık başlığı 700km öteye taşıyabilen uzun menzilli Scud-D füzelerine sahip olduğudur. Hatırlanacağı gibi 2005 Mayıs ayında bu iddiaları kanıtlar nitelikte bir olay Türk kamuoyunu meşgul etmişti. Suriye’nin denediği üç Scud füzesinden biri, Türkiye topraklarına düştü. İsrail askeri yetkililere göre denenen füzelerden biri 200 kilometre menzile sahip Scud-B, diğer ikisinin de 700 kilometre menzile sahip Scud-D füzeleriydi.(13) Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde Scud’lara ek olarak Rus yapımı SS-21 ve FROG-7 füzeleri bulunmaktadır. Suriye Scud’ların bir yeni versiyonu sayılan SS-26 İskender-E füzelerini Rusya’dan tedarik etme çabasındadır. Bazı istihbarat kaynaklarına göre Suriye’de en uzun menzilli füzelerden 150–200 kadarı kimyasal ve biyolojik savaş başlıkları ile donatılmış durumda bekletilmektedir. Diğer bir iddia ise Suriye’nin kimyasal silah üretmede uzun bir tecrübeye ve Hama’da kimyasal silah üretilecek tesislere sahip olduğudur. Bu arada bölgeye yönelik Batılı istihbarat raporlarının Irak deneyiminden sonra ne kadar inandırıcı kabul edileceğini belirtmeden geçmeyelim.

Suriye-Rusya Askeri İşbirliği

Son zamanlarda Suriye’nin askeri gücünün İsrail’i bu kadar dile getirilmesinin temel nedeni, Suriye’nin Rusya ve İran’la askeri ilişkilerini hızlı bir şekilde geliştirme çabasının somut silah transferlerine dönüşmesi kaygısıdır. ABD yönetiminin tek taraflı ve baskıcı politikaları karşısında Beşşar Esad Suriyesi kendisi için iki önemli bölgesel ittifak olarak gördüğü İran ve Rusya ile ilişkilerine büyük önem vermektedir. İki ülke Suriye’nin bölgesel yalnızlığını yenmesine yardımcı olabileceği gibi çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla Suriye’nin acil siyasi, ekonomik ve askeri ihtiyaçlarına cevap verecektir. Özellikle toprakları 40 yıldır işgal altında olan ve İsrail karşısında askeri güç dengeleri sürekli aleyhine gelişen bir devlet olarak Suriye silahlı kuvvetlerini modernleştirme adına önemli bir fırsatla karşı karşıyadır.

Suriye ile Rusya arasındaki ilişkilerin tarihi ve askeri bağımlılık Soğuk Savaş dönemine uzanan bir tarihsel derinliğe sahiptir. Fakat Rusya’nın kendini toparlama ve Putin lideriğinde küresel etkinliğini artırma çabası ilişkilere yeni bir boyut kazandırdı. Putin Rusya’sı ABD’nin bir türlü denetimi sağlayamadığı ve bir kriz içerisinde yönettiği Orta Doğu’da etkili olmanın ilk yolu olarak bölgede güçlü siyasi ve ekonomik ilişkiler kurup bölgeye karşı duyarlı olduğunu göstermek istemektedir. Bu duyarlılığın ve dünyanın önemli silah üreticilerinden biri olarak bölgede kendine pazar yaratma çabasının bir sonucu olarak son yıllarda Rusya’nın bölgeye yönelik politikasının Suriye’nin acil ihtiyaçlarıyla çakıştığı gözlemlenmektedir. 2005 yılında Beşşar Esad ile Rusya Ekonomi Bakanı Alexei Kudrin arasındaki görüşmede Rusya Suriye’nin kendisine olan 13.4 milyar dolar borcunun %73’ünü silmeyi kabul etmesi bu politik çakışmanın bir sonucudur.(14) Nisan 2005’te Rusya, İsrail Başbakanı Ariel Şaron bütün uyarılara rağmen, Suriye’ye 100 milyon dolarlık Strelets SA-18 alçak irtifa yüzeyden-havaya füzelerinin satışını onaylıyordu.(15) SA-18’ler esasen Strela uçaksavar füzelerinin geliştirilmiş modeli olup yaklaşık 2 kilogramlık patlayıcı başlığa sahip bu füzelerin azami menzilleri 5,2 kilometre, azami irtifaları ise 3,5 kilometredir. Başbakan Şaron’un İsrail için tehlike gördüğü SA-18’ler alçaktan uçan uçak, helikopter ve hatta pilotsuz uçakları saf dışı etmede gerçekten etkili füzelerdir. Putin, hem İsrail ve hem de Amerika’nın rica ve baskılarına rağmen Suriye’ye SA–18 füzelerini satma kararını aldı ve böylece genel stratejik anlamda olmasa bile en azından taktik anlamda İsrail-Suriye askerî dengesini bir ölçüde değiştirdi.(16) Putin bir röportajında da İsrail savaş uçaklarının, Suriye Başkanlık Sarayı üzerinden uçuşunun bu füzeler nedeniyle bundan böyle zor olacağını da belirtiyordu.(17) Aralık 2006’da Beşşar Esad’ın Moskova ziyareti sırasında dünya kamuoyunda en çok konuşulan konular ise, Rusya’nın Orta Doğu’da daha etkin olma çabaları ve Rusya’nın Suriye’ye satmak istediği MiG-29SMT savaş uçakları ve Pantsir S1 kısa menzilli karadan havaya, aynı anda iki hedefi vurabilen balistik füzeleri idi. Görüşmeden silahların satışı konusunda net bir sonuç çıkmasa da birçok İsrailli yetkili Pantsir S1 füzeleri ve Tor-M1 anti-tank füzelerinin çoktan Rusya tarafından Suriye’ye ulaştırıldığına inanıyor.

Rusya’nın Suriye kıyılarına yeni bir askeri üs kurabileceğine dair iddialar ise Soğuk Savaş’taki gibi Orta Doğu’da ve Akdeniz’de askeri olarak da var olma isteğinin bir sonucu olarak görülmektedir. Böyle bir istek bölgedeki askeri güç dengelerinde önemli oynamalara yol açabileceği gibi Suriye ile Rusya arasındaki silah ticaretinde birçok pazarlığın kapısını açabilir. Örneğin Rusya’nın bölgedeki askeri dengeleri bozar kaygısıyla Suriye’ye satmakta istekli olmadığı SS-26 İskender-E (SS-36) füzelerini kurmak istediği askeri üs karşılığında verebilme imkanı da ortaya çıkabilir. Suriye’nin diğer bir isteği de uzun süredir istediği ve İsrail’e karşı hava savunma sisteminde önemli bir yer işgal edecek olan S–300 PMU ve S–400 Triumf hava savunma sistemleri olabilir. Tabi Suriye Rusya askeri yakınlaşmasının bir yanını da İran Suriye ilişkileri oluşturmaktadır. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın Temmuz ayında gerçekleştirdiği son Şam ziyaretinde Suriye’ye silah alımı için maddi yardım teklif ettiği ve askeri işbirliğini yoğunlaştırmak istediği iddiaları İsrail basını tarafından dikkatle takip edildi. İsrail’in en önemli endişelerinden biri de Suriye’ye gelen silahların çeşitli yollarla Lübnan’daki Hizbullah Örgütüne kaydırılabilmesidir. Hizbullah’ın şu an da İsrail topraklarına doğrudan saldırabilecek bölgedeki tek askeri güç konumunda olması ve özellikle geçen yıl yaşanan Lübnan Savaşı’nda Katyuşalarla İsrail topraklarına yaptıkları saldırıların vuruş ve zarar gücünün yüksekliği bu endişenin boyutunu yükseltmektedir. Eğer Hizbullah Suriye aracılığıyla SA-18’ler gibi uçaksavar füzelerine, Pantsir S1 gibi kısa menzilli karadan havaya füzelere sahip olursa İsrail’e karşı Hizbullah’ın askeri güç yelpazesi genişleyeceği gibi Lübnan içerisinde de örgüt rakipsiz askeri güç konumunu pekiştirecektir. ABD’nin örgütü silahsızlaştırma projesi de bir hayalin ötesine geçemeyecektir. Görüldüğü gibi olaylar sadece Rusya aracılığıyla Suriye’nin askeri gücünü yenilemenin ötesinde Lübnan’daki siyasi durumu ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması söylemini kapsayan geniş bir çerçeveyi kapsamaktadır.

Suriye Golan’a Saldıracak Mı?

Suriye’nin ulusal güvenliğini birinci dereceden ilgilendiren Golan gibi bir sorunu askeri güçle çözme ihtimali, gerek Suriye’nin askeri güç kapasitesinin yetersizliği gerekse Beşşar Esad yönetiminin dış politikada ılımlı yaklaşımlarından dolayı yakın bir gelecekte düşük gözükmektedir. Beşşar Esad’ın dış politikadaki önceliği diplomatik yollarla Golan sorununun çözümüdür. Bu çerçevede Suriye yönetimi uluslararası hukuka göre haklı oldukları bir davaya dünya kamuoyunun ilgisini ve Batılı devletlerin desteğini kazanma adına uzun ve zor bir diplomatik süreç içerisinde mücadele etmektedir. Diğer yandan 2005 yılında Lübnan’dan askerlerini çekmek zorunda kalan Beşşar Esad, Golan Tepeleri konusunda yapacağı diplomatik pazarlık sürecinde önemli bir kozu elinden kaybetmiştir.

Elbette ki Suriye yönetimi ve halkı için başkent Şam’ın 60 km uzağındaki stratejik bir bölgenin en büyük düşmanlarının elinde olması moral bozucu ve tedirgin uyandırıcı bir milli sorundur. Bir gün Golan Tepeleri’ni geri alma hayalini kurmayan bir Suriyeliye bile rastlamak çok zordur. Hatta 6 Eylül’de yaşanan İsrail Hava Kuvvetleri’nin Şam üzerinde yaptığı taciz uçuşları gibi olaylar birçok Suriyeliyi sinirlendirmekte ve tahrik etmektedir. İsrail’in nükleer silah sahip olduğu ve Suriye karşısındaki sahip olduğu askeri ve stratejik üstünlüğü de işini içine kattığımızda statüko Suriyeliler için bir çıkmaz haline gelmektedir. Bununla birlikte Suriye yönetiminin bölgede İsrail ile bir çatışmaya sürüklenmesi ancak İsrail’in Suriye topraklarına yapacağı bir saldırı veya üçüncü bir ülkenin –bu İran veya ABD olabilir- müdahil olmasıyla gerçekleşebilir. Özellikle Lübnan iç politikasındaki siyasi belirsizlik ve ABD’nin Hizbullah’ı silahsızlandırma çabaları, Lübnan’ı bölgeye yayılabilecek kontrolsüz savaşın merkezi haline getirip Suriye ve İsrail’i bu savaşın içinde bırakabilir.

Her şeye rağmen İsrail ve ABD yönetimlerinin Suriye’nin askeri gücünü dünya kamuoyu önünde olduğundan fazla abartıp Suriye karşı bir önleyici müdahalenin yolu açmak isteyeceğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Normal şartlarda İsrail ve ABD’nin Suriye’de bir rejim değişikliğini akıllarına getirmemekle birlikte Suriye’nin siyasi, ekonomik ve askeri gelişimini belli sınırlar içerisinde tutmak için sürekli kriz yaratacakları düşünülebilir. Çünkü son yıllarda Hariri suikastı, Hizbullah, Iraklı direnişçilere destek gibi konular bahane edilerek Suriye’nin bölgedeki yaptırım gücü sınırlandırmak istenmektedir. Bu konulara (bahanelere) Suriye’nin silahlanması ve bölge güvenliğine etkileri de eklenebilir.

Son olarak Golan Tepeleri’ndeki sorunun çözümüne gelince, öncelikle sorun yakın bir dönemde çözülebilecek gibi gözükmüyor. Golan’da işgalci devlet konumundaki İsrail’in uzlaşmaz tutumu ve barış masasına oturmak için ileri sürdüğü dayatmalar barış yolunda umutları azaltan en önemli nedenlerdir. Öncelikle İsrail yönetiminin dinsel fanatizmden kurtulup statükoyu değiştirme adına bir istem ortaya koyması ve barış masasına oturduktan sonrada iki devlet temsilcileri arasında bir güven oluşturulması gerekmektedir. İsrail yönetiminin dikkat etmesi gereken noktalardan biri de bu sorunu çözmek istiyorsa Beşşar Esad gibi bir liderin ılımlı yaklaşım tarzından yararlanması gerektiğidir. İsrail yönetimi ve ordu genel olarak Golan’daki statükodan memnun gözükse de Suriye’nin saldırabileceği paranoyası yüksek güvenlik riskleri altında yaşayan İsrail kamuoyunun ve halkının bilinçaltına yerleşmektedir. Bu rahatsızlığın daha da büyümemesi ve iç politikada daha büyük kutuplaşmalara yol açmaması için acilen barış masasına oturulması gerekmektedir. Suriye tarafının ise, içinde bulunduğu uluslararası konjonktürden dolayı, Lübnan, Hizbullah ve İran konusunda kısa dönemde taviz vermesi mümkün görünmemektedir. Fakat Suriye ile İsrail arasında barış görüşmeleri başlatıldığı takdirde Suriye’nin İran’a olan bağımlılığı azaltılabilir ve global sisteme entegre edilebilir. Bu entegrasyon sürecinde en fazla iş düşen aktörler ABD, AB ve bölgesel güçler olacaktır. Özellikle 2005 yılında Lübnan’da 1559 nolu BM kararını baskı ile Suriye’ye kabul ettiren ABD ve Fransa yönetimlerinin uluslararası sistemdeki eşitlik ve adalet duygusunun sağlanması adına Golan sorunu konusunda gayret göstermesi gerekmektedir. Diplomasinin uzun ve engebeli bir yol olduğu unutulmadan Golan Sorunu’nun barış yoluyla çözülmesi bölgedeki radikalleşmenin önüne geçme açısından önemli bir köşe taşı olabilir.

Kaynakça

(1) Debkafile adlı internet sitesinin bu konuyla ilgil haberleri için bkz. “Iran Plots Syrian President’s Ouster”,Debkafile, 3 Ağustos 2007, http://www.debka.com/article.php?aid=1296; “Syrian and Iranian Generals in Intensive War Consultations”, Debkafile, 9 Temmuz 2007, http://www.debka.com/article.php?aid=1279; “Syrian Armed Forces Revamped”, Debkafile, 5 Haziran 2007, http://www.debka.com/article.php?aid=1249

(2) “Air Defense Units Confront Israeli Aircrafts over Syrian airspace forcing them to Leave”, SANA, 6 Eylül 2007, http://www.sana.org/eng/21/2007/09/06/137956.htm

(3) “Israeli, Syrian representatives reach secret understandings”, Haaretz, 16 Ocak 2007 http://www.haaretz.com/hasen/spages/813817.html

(4) “Peretz urges Israel to avoid verbal escalation with Syria”, Haaretz, 22 Şubat 2007, http://www.haaretz.com/hasen/spages/828914.html

(5) “Olmert: Willing to negotiate directly with Syria”, Yedioth Ahronot, 6 Haziran 2007, http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3409574,00.html

(6) Bkz. Anthony H. Cordesman, “Syria and Israel: The Changing Military Balance and the Prospects of War”, 15 Ağustos 2007, The Center for Strategic and International Studies (CSIS), http://www.csis.org/media/csis/press/pr_2007_0820.pdf

(7) Cordesman, a.g.m., s.151

(8) Richard M Bennett, “Syria's military flatters to deceive”, 28 Temmuz 2006, Asia Times, http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/HG28Ak02.htm

(9) Bennett, a.g.m.

(10) “Syrian Arab Air Force”, Global Security, http://www.globalsecurity.org/military/world/syria/airforce.htm

(11) Bennett, a.g.m.

(12) a.e

(13) “Suriye'nin Denediği Füze Türkiye'ye Düştü”, VOA, 3 Haziran 2005, http://www.voanews.com/turkish/archive/2005-06/2005-06-03-voa8.cfm

(14) Cordesman, a.g.m., s.143

(15) “Rusya: Şam'a füze satacağız”, BBC Turkish, 16 Şubat 2005, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/02/050216_moscow_missile.shtml

(16) Fikret Ertan, “Putin İsrail’de”, 28 Nisan 2005, Zaman

(17) “İsrail Suriye'nin alacağı füzelerden endişeli”, BBC Turkish, 21 Nisan 2005, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/04/050421_israel_missiles.shtm