"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Thursday, December 13, 2007

Fransua el-Hac Suikastı


Yasin Atlıoğlu*

Lübnan, 12 Aralık sabahı Beyrut yakınlarındaki Baabda’da meydana gelen bombalı saldırı haberiyle bir kez daha sarsıldı. Saldırıda ölen 5 kişi içerisinde Lübnan Ordusu’nun en önemli komutanlarından Maruni asıllı Tuğgeneral Fransua el-Hac da bulunuyordu. El-Hac’a yönelik saldırı, Lübnan’ın siyasi krizlerle beslenen güvenlik zafiyetlerini tekrar ortaya koymakla birlikte siyasi suikastların bir ülkenin siyasi ve toplumsal yapısını nasıl bir tramvaya sokabildiğini gösterdi. Lübnan artık gerçek bir suikastlar ülkesiydi.

El Hac’ın askeri geçmişi ve Lübnan siyasetinin içinde bulunduğu durum, bu suikastı iki boyutta ele almamızı gerektirmektedir. İlk boyut olarak suikast, son iki yıldır ülkede devam eden suikastlar zincirinin bir halkası olarak düşünülebilir. İkinci boyut ise El-Hac suikastıyla Nehr-el Berad mülteci kampında Lübnan Ordusu’nun İslamcı Feth-ül İslam örgütüne yönelik düzenlediği askeri operasyon arasındaki bağlantıdır.

Zincirin Bir Halkası Olarak El-Hac Suikastı

El-Hac suikastının yapılış biçimi ve suikastın ardından gelen tepkiler, son iki yıldır ülkede gerçekleşen suikastlara oldukça benzerlik göstermektedir. Saldırıda 35 kg patlayıcının yüklü olduğu bir araç kullanıldı. Patlamanın ardından yayınlanan ilk görüntüleri, Eylül ayındaki Antoine Ganim suikastının veya Lübnan’daki diğer suikastların ardından yayınlanan görüntülerden ayırmak oldukça zordur. Patlamanın şiddeti ve çevreye verdiği hasar arasındaki benzerlik suikastların aynı profesyonellikte yapıldığı izlenimi vermektedir. Kasım 2006’da Pierre Gemayel’e yapılan suikastın da aynı bölgede olması ve elçiliklerin de bulunduğu bu bölgenin iyi korunan bir yer olması ilgi çekici diğer bir veridir. Suikastın zamanlama olarak 2005 yılındaki Gebran Tueni suikastının yıldönümüne rastlaması da bir tesadüf müdür acaba?

Olayın ardından yapılan açıklamalar da daha öncekilerle aynı oldu. Suriye, Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim’in ağzından suikastı kınadı. Suriye karşıtı 14 Mart koalisyonunun en önemli isimlerinden biri olan Lübnan Telekomünikasyon Bakanı Mervan Hamede suikasttan dolayı Suriye ve İran’ı suçladı. Hamade’ye göre Lübnan’da Hizbullah’ın askeri gücüne karşı denge sağlayabilecek tek kişi öldürüldü. Dory Chamoun suikastı yapanların güçlü bir Lübnan ordusunu ve devlet başkanlığı seçiminin yapılmasını istemediklerini söylüyordu. Saad Hariri ise suikastla Lübnan’ı hedef alan bir terörist saldırı zinciri arasında bağlantı kuruyordu.

Hamade, Chamoun ve Hariri’nin iddialarını destekleyen bir durum da Lübnan’daki devlet başkanlığı siyasi krizine bulunacak bir çözüm çerçevesinde El-Hac’ın çok yakın bir gelecekte Lübnan’ın yeni genelkurmay başkanı olarak görülmesidir. Lübnan nerdeyse son iki aydır yeni devlet başkanını seçmeye çalışıyor. Siyaset birbirine düşman iki sert cepheye ayrılmış durumda ve bu cepheleri destekleyen uluslararası aktörler krize doğrudan müdahil olmakta. Eski devlet başkanı Emil Lahud 24 Kasım’da görevi bırakmasına rağmen iki taraf arasında kesin uzlaşma sağlanabilmiş değil. Bunun bir sonucu olarak en son Salı günü seçimler 17 Aralık tarihine (sekizinci kez) ertelendi. Ülke içerisinde yapılan görüşmelerinin gidişatı ve uluslararası güçler arasındaki pazarlıklar, Genelkurmay Başkanı Michel Süleyman üzerinde bir uzlaşma sağlanması olasılığını arttırıyor. Bu uzlaşma El-Hac’a genelkurmay başkanlığına giden yolu da açıyordu.

Bütün bunlara rağmen el-Hac suikastını, Suriye ve İran’a yapılan suçlamalarla açıklamayı zorlaştıran birçok neden de söz konusu. El-Hac diğer suikasta maruz kalan kişiler gibi sivil değil kendini askerlik mesleğine adamış bir ordu mensubu idi. Ordu şu anda Lübnan’da herkesin desteklediği tek kurum durumunda. Her ne kadar dış saldırılara karşı güvenliği sağlamada yetersiz kalsa da. Yine el-Hac’ın son yıllardaki siyasi krizlerde Suriye karşıtı cephe içerinde yer almadığı ve tarafsız bir duruş sergilemeye çalıştığı söylenebilir. Mişel Aun’un genelkurmay başkanı olduğu dönemde Aun’a yakın bir olarak tanındığını da belirtmek gerekiyor. El-Hac, Hizbullah’ın da ılımlı baktığı isimlerden biriydi. Hizbullah sert bir dile saldırıyı kınadı ve halkı ordunun etrafında toplanmaya çağırarak birlik mesajı verdi.

Suikastın herkes tarafından üzerinde fikir birliğine varılan yönü, Lübnan’daki devlet başkanlığı krizinin devam etmesine yönelik bir girişim olmasıdır. Bu bağlamda devlet başkanlığı konusundaki görüşmelerin kritik bir döneminde Hizbullah veya Suriye’nin kendileri için olumlu sonuçlanabilecek bir süreci böyle bir suikastla kesintiye uğratmaları anlamsız bir hareket olarak düşünülebilir. Ülkedeki siyasi gruplara seslenen Genelkurmay Başkanı Michel Süleyman da bu suikastın politik bir araç olarak kullanılmasından kaçınılmasını isteyerek uzlaşma görüşmelerinin sağlıklı bir şekilde devam ettirilmesini istemiştir. Buna rağmen Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, suikastın ardından BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'a bir mektup göndererek El Hac suikastının BM tarafından soruşturulmasını talep etti. Bu talep suikastı uluslararası alana taşıma çabasının bir sonucudur.

Nehr-ül-Berad'ın İntikamı mı?

Lübnan Ordusu, bu yıl içerisinde aşırı İslamcı Feth-ül İslam adlı bir örgüte karşı bir dizi askeri operasyon gerçekleştirdi. Lübnan’ın kuzeyindeki Nehr-el Berad mülteci kampında üstlendikleri belirlenen örgütle ordu arasındaki çatışmalar Mayıs’tan Eylül sonuna kadar sürdü. Çatışmalar sona erdiğinde Lübnan Savunma Bakanı İlyas el-Murr, 222 Feth-ül İslam militanının öldüğünü, 202’sinin de tutuklandığını açıklıyordu. Ordu ise çatışmalarda 163 askerini kaybetti. Feth-ül İslam örgütüne karşı yapılan operasyonlarda Lübnan ordusunun başında Tuğgeneral Fransua el-Hac bulunuyordu.

Hakkında birçok iddialar olan Feth-ül İslam ilginç bir örgüt. Uluslararası kamuoyunda El-Kaide’nin bir uzantısı olduğuna dair genel bir kanı yaygın. Örgüt, Usame bin Laden’den esinlendiği söylenen Şakir el Absi adlı bir Filistinli tarafından 2006 yılında kuruldu. ABD ve İsrail’e karşı savaştığı iddia eden Absi, 1970’lerde Arafat’ın El-Fetih Hareketi’nin içinde yer alsa da bir süre sonra yolları ayrılıyor. Son yıllarda Ebu Musa el Zarkavi’yle (Haziran 2006’da Irak’ta öldürüldü) yakınlaştığı iddia edilen Absi, 2002 yılında Laurence Foley adlı Amerikalı bir diplomatı öldürdüğü suçlamasıyla Ürdün’de gıyabında ölüm cezasına çarptırıldı. 2006 yılı sonunda Lübnan’a gelip mülteci kamplarına yerleşen Absi, Feth-ül İslam örgütünü faaliyete geçirdi. Örgüt Şubat ayında Lübnan’da gerçekleşen birkaç bombalı saldırıdan sorumlu tutuldu. ABD yönetimi örgütün Suriye tarafından desteklendiğini söylüyor. ABD’ye göre Suriye örgütü kullanarak Lübnan’daki güç dengeleri kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Oysaki örgütün lideri Absi, 3 yıl Beşşar Esad yönetimi tarafından hapsedilmiş biri. Yine Suriye’ye yakın olduğu düşünülen Hamas ve Hizbullah Absi ile bağlantısını tamamen kesmiş durumda. Zaten aşırı İslamcı (özellikle Sünniliği ön plana çıkaran) bir grupla Suriye yönetiminin işbirliği yapmasının normal şartlarda zor bir olasılık olduğunu söyleyebiliriz. Bu tür gruplar Suriye rejimi için de bir tehdit arz etmektedir.

Bu noktada Seymour Hersh’in Feth-ül İslam örgütü hakkındaki iddialarını hatırlamakta yarar var. Hersh göre, Feth-ül İslam, Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütüne karşı denge sağlamak için kurulmuş Sünni bir oluşumdur. Örgütün kuruluş ve Lübnan’a girişini hazırlayan ve örtülü maddi desteği sağlayan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Elliot Abrams ile Suudi Arabistan’ın eski Washington büyükelçisi Prens Bandar bin Sultan’dır. Hersh, ABD yönetiminin Hizbullah tehdidine karşı aşırı İslamcı grupları desteklemeyi ilk başta göze aldığını, fakat ardından kendi yarattığı örgütü Lübnan ordusunu kullanarak tasfiye ettiğini söylüyor.

Feth-ül İslam örgütünün aldığı ağır askeri darbenin ardından kendini kısa sürede toplayıp Tuğgeneral Fransua El Hac’a yönelik bir intikam saldırısı düzenlemesi mümkün mü? Örgüte en büyük desteğin Filistinlilerden gelebileceği düşünülebilir. Lübnan’da 400 bin civarında Filistinli mülteci var. Fakat örgütün hedef kitlesi olan Filistinliler üzerindeki etkinliğinin boyutu bilinmiyor. Nehr-el Berad mülteci kampında öldürülen militanlarının çoğunun Filistinli olmayan Araplardan oluşması da ilginç. Diğer yandan çatışmalardan sonra örgütün lideri Şakir el Absi’nin ölü ele geçirildiğine yönelik iddialar daha sonra Lübnanlı resmi otoriteler tarafından yalanlandı. Absi’nin yaşıyor olması örgütün hala faaliyette olduğunun bir göstergesi olabilir. Le Monde gazetesi Nisan ayında Feth-ül İslam’ın 36 Lübnanlı lidere suikast düzenleyeceğini yazmıştı. Lübnan hükümeti, bu yıl Feth-ül İslam’ın Lübnan’da birkaç bombalı saldırı düzenlediğini kabul ediyor. Feth-ül İslam el-Hac suikastını gerçekleştirme yeteneğine sahip olabilir. Belki yalnız belki de bölgedeki bir istihbarat örgütünün yardımıyla.

Sonuç

Lübnan’daki siyasi suikastların yapılış tarzları, sürekliliği ve sıklığı, suikastların çözümü konusunda kısa ve orta vadede bir sonuç elde edilmesini zorlaştırmaktadır. Suikastlara bölgede faaliyet gösteren birçok istihbarat örgütünün, terör örgütlerinin, taşeron oluşumların bulaşmış olması muhtemeldir. Bu aktörlerin arkasında da bölgede güç ve çıkar mücadelesi veren devletlerin olduğu aşikârdır. Lübnan’daki suikastlar sürecinde en çok suçlamaya maruz kalan devlet unvanını Suriye kimseye bırakmazken ABD, Suudi Arabistan ve Fransa ise Lübnan’daki her krize doğrudan veya dolaylı müdahil olmayı başaran uluslararası güçler olmayı başardılar.

Lübnan’daki Siyasi Suikastlar

--Şubat 2005- Başbakan Refik Hariri (eski Başbakan)

--Nisan 2005- Bassel Fleihan (Milletvekili)**

--Haziran 2005- Samir Kassir (Gazeteci)

--Haziran 2005- George Hawi (Kominist Parti Lideri)

--Aralık 2005- Gebran Tueni (Milletvekili-Gazeteci)

--Kasım 2006- Pierre Gemayel (Bakan)

--Haziran 2007- Velid Eido (Milletvekili)

--Eylül 2007- Antoine Ghanim (Milletvekili)

--Aralık 2007- Tuğgeneral Fransua El Hac

* Bassel Fleihan, Refik Hariri’nin öldüğü patlamadan yaralı olarak kurtulmasına rağmen 17 Nisan’da tedavi gördüğü hastanede vefat etti.

** Araştırmacı-Yazar

E-mail: yatlioglu@yahoo.com